Tracing Sagalassos / Sagalassos’u izlemek – Solo show at Bozlu Art Project
Solo show at Bozlu Art Project / 19.07 - 27.08.2022 (Exhibition / installation photography: Murat Germen)
Read the concept textSagalassos’u izlemek
Sagalassos hakkında yazmaya halkı ile başlamak gerekir. Kentin müstesna karakterinin kısmen kurucu halkının genel karakterinden kaynaklandığını düşünüyorum. Belçika’daki Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi ve Sagalassos kazılarının efsane ismi, ne yazık ki yakınlarda kaybettiğimiz, Prof. Marc Waelkens bir makalesinde şöyle diyor: “Makedonya kralına direnerek inatçılığını resmeden Sagalassos halkı bu özelliğini MS 6. yüzyıla değin kaybetmemiş̧ olan Ön Asya’daki nadir kentlerden biridir. Pisidialıları sadece Latin ve Yunan kaynaklarından biliyoruz. Bu kaynaklara göre, MÖ erken 5. yüzyıldan beri birçok Pisidialı, Büyük Pers Kralları ya da düşmanları için paralı asker olarak hizmet etmişlerdir. Bu durum, Geç 5. yüzyıl ve sonrasında, Yunan yazarlarca sıklıkla vurgulanan Pisidialıların itaatkâr olmada başarısız olmalarından kaynaklanmaktaydı.” Bu tavır şayet, benim de şimdiye kadar kendi hayatımda benimsediğim sorgulayıcı bir yaklaşım olan dikbaşlılık gibi algılanırsa, halkın kentini inşa ederken bu karakterini hesaba kattığını varsayıyorum. Kentin yol üzerinde inşa edilmiş olmayıp son varış yeri olarak düşünülmesi, Anadolu’da görece alçak irtifalarda inşa edilmiş diğer pek çok antik kentin tersine, yüksek bir irtifada konumlandırılmış olması yerleşimi daha korunaklı bir hale getirmiş. Bu sayede Sagalassos halkı kendilerini saldırılara daha kapalı tutabilmişken; diğer yandan, kent tümüyle terkedildikten ve zamanın ziyankar izleri oluşmaya başladıktan sonra ören yeri olarak zamanımıza daha korunmuş bir halde kalabilmiş.
Bu çalışmayı yaparken beni en çok heyecanlandıran konulardan bir tanesi suyun bolluğu oldu. Değerli Waelkens’den bir başka alıntı bu mevcut çokluğu geçmişe bağlayacak: “Sagalassos’un konumunun bir diğer avantajı da yakın çevresinde pınarların bol oluşudur. Çok sayıda pınar ve aldığı bol yağışla birlikte eriyen karlar, bu dağ sırasının geçirimli kireçtaşının içlerine sızar. Antik kent ve Ağlasun Vadisi seviyesinde içeri sızan bu su, suya dayanıklı kalın kil birikintilerine ulaşır ve böylece düzinelerce pınar oluşturur.” Sagalassos Vakfı Ağlasun Gezi Rehberi de aynı bilgiyi başka bir cümle ile teyit ediyor: “18. yüzyıldan itibaren Ağlasun’a gelen Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde, ilçenin bol suyu ve güzelliğinden bahsedilir.” Hayatımda en üstüne titrediğim olgu ve kavramlardan bir tanesi olan su üzerine çeşitli sergi çalışmaları gerçekleştirdim. Ağlasun’da bereketli sulak toprakların insanlara bahşettiklerini ve Sagalassos’da su perileri için inşa edilen “nymphaeum” adlı ve dağlardan gelen taze suyu insanlara dağıtan anıt çeşmeleri görünce ikisi arasında bağ kurmak ve kutsal bulduğum suya minnet selamı vermek kaçınılmaz oldu. Görsel gönderme yapılan diğer bir boyut ise yerleşimin topografyaya uygun bir şekilde tasarlanması ve mimarinin asal formların gözetilmesiyle oluşan inceliği idi.
Zirve ve yamaçlarındaki karlarla su pınarlarına ev sahipliği yapan yüce dağlar ise Sagalassos’u biricik yapan diğer bir boyut. Haşmetlerini, aynen aktarmaya güçleri yetmese de, fotoğraflarda tasvir etmek elzemdi. Yukarılarda olmakla kendini zaten korumaya almış kent, arkasını azametli dağlara dayayarak sırtı pek bir şekilde yemyeşil Ağlasun vadisine bakıyor, bu büyüleyici manzaranın en güzel algılandığı yer ise elbette amfitiyatro. Bu tiyatronun en tepesinde durduğunuzda, “kimbilir burada neler oldu bitti, en ilgi gören gösteriler hangileri idi, en arka sıralarda oturanlar oyunu mu yoksa manzarayı mı izliyorlardı?” diye sormadan, hayal etmeden olmuyor. Waelkens’den son bir alıntı buna kısmen ışık tutabilir: “İmparatorluğun kült merkezi Sagalassos, Pisidia’nın her tarafından yıllık ziyaretçileri ve temsilcileri çeken festivallere ve oyunlara ev sahipliği yapmıştır. Bu faaliyetler, kente ek gelir sağlamış̧ ancak yerel gereksinimlerin ötesindeki boyutlarda binaların yapılmasını da beraberinde getirmiştir. […] Kentin aşırı harcamaları yüzünden oditoryumun üst kısmı ve sahne yapısının ikinci katı asla tamamlanamamıştır.”
Sergide göreceğiniz fotoğraflar açılıştan yaklaşık iki hafta önce üretildi. Ziyareti Sagalassos Vakfı Başkanı değerli Prof. Dr. Münir Ekonomi, Bozlu Art Project’in değerli yöneticileri Dr. Özlem İnay Erten ve Oğuz Erten, değerli eşim Sema Uygur Germen ile birlikte yaptık. Her akşam yemekte Münir Bey’in engin tecrübelerini büyük bir keyifle dinledik; kendisine ve Erten çiftine sıcak dostlukları, Bozlu Holding’in kurucusu değerli Dr. Şükrü Bozluolçay’a sergiye desteği, Sema’ya daimi ve hayati desteği, Burdur Arkeoloji Müzesi’ne teknik desteği için müteşekkirim.
Murat Germen, Temmuz 2022.
Tracing Sagalassos
When writing about Sagalassos, one should begin with its people. As I see it, the exceptional character of the city is partly rooted in the general character of its founding people. Prof. Marc Waelkens from Belgium’s Leuven Catholic University was the legendary name behind the Sagalassos excavations. Unfortunately, we have lost him recently. In one of his articles, he suggested that: “The people of Sagalassos, who showed their stubbornness by resisting the Macedonian king, is one of the rare cities in Asia Minor that did not lose this reputation until the 6th century CE… Our knowledge of the Pisidians comes only from Latin and Greek sources. According to these sources, many Pisidians have served as mercenaries for the Great Persian Kings or their enemies since the early 5th century BCE. This was due to the failure of the Pisidians to be obedient, as it is often emphasized by Greek writers in the late 5th century and later.” If this attitude is perceived as tenacity –a questioning approach that I have adopted in my own life to this day– I assume that the people of Sagalassos incorporated this character into the formation of their city. Unlike many other ancient towns built at relatively low altitudes in Anatolia, the city was located at a considerably higher altitude, and it was not established on an artery but was rather conceived to be the final destination. These made the settlement more sheltered. Thus, while on the one hand, the people of Sagalassos were able to defend themselves from attacks better; on the other hand, after the city was abandoned entirely and the detrimental traces of time began to appear, it was able to remain better preserved as a ruined site.
One of the subjects that excited me the most while doing this project was the abundance of water. Another quote from the esteemed Waelkens will link this abundancy to the past: “Another advantage of the location of Sagalassos is the abundance of springs in its immediate vicinity. Snow melting towards the many springs and the abundant rainfall infiltrate the permeable limestone of this mountain range. This water seeping in at the level of the ancient city and Ağlasun Valley reaches thick clay deposits that are resistant to water, thus forming dozens of springs.” Ağlasun Travel Guide, prepared by the Sagalassos Foundation, confirms this information: “In the travel books penned by European travelers who came to Ağlasun since the 18th century, the abundance of water and beauty of the district are frequently mentioned.” I opened various exhibitions on the theme of water, which is one of the phenomena and concepts that I cherish the most in my life. Seeing what the fertile wetlands in Ağlasun bestowed upon the people and the monumental fountains –called “nymphaeum”– built for the water nymphs in Sagalassos to distribute the fresh water coming directly from the mountains to people, it was inevitable for me to establish a bond between the two and offer my gratitude to the sacred notion of water. Another dimension to which visual references were made was the design of the settlement honoring the topography and the elegance resulting from the use of the fundamental forms and rules of architecture.
Another feature that makes Sagalassos unique is the snow on its summits and slopes and the lofty mountains that host water springs. Although photographs are unable to reflect their majesty, it was crucial for me to capture the mountains. The city, which has already protected itself by being at the top, leans its back onto the majestic mountains and looks out over the green Ağlasun valley. This fascinating view is best viewed from the amphitheater as might be expected. When you stand at the top of this theater, one cannot stop asking and imagining: “Who knows what happened here, which shows attracted the most attention, were those sitting in the back rows watching the play or the view?” A final quote from Waelkens may shed some light on this: “Sagalassos, the cult center of the empire, hosted festivals and games that attracted annual visitors and representatives from all over Pisidia. These activities have provided additional income to the city and allowed the construction of buildings that go beyond local needs. […] Due to the city’s excessive spending, the upper part of the auditorium and the second floor of the stage structure were never completed.”
The photographs to be seen in the exhibition were produced approximately two weeks before the opening. The visit was made together with the President of the Sagalassos Foundation, esteemed Prof. Dr. Münir Ekonomi, esteemed directors of Bozlu Art Project, Dr. Özlem İnay Erten and Oğuz Erten, and my dear wife Sema Uygur Germen. We listened to Münir Bey’s immense experiences with great pleasure every evening at dinner. I wish to extend my gratitude for the warm friendships I made with Mr. Ekonomi and Ertens, I would like to thank the founder of Bozlu Holding, esteemed Dr. Şükrü Bozluolçay for his support of the exhibition, Sema for her constant and vital support, and Burdur Archeology Museum for the technical support.
Murat Germen, July 2022.
Murat Germen – Sagalassos’u İzlemek – Hülya Çelik / Gazete Oksijen
1) Sagalassos Antik Kenti yararına düzenlenen Sagalassos’u İzlemek adlı serginizin ortaya çıkış hikâyesini, bu projeyle yollarınızın nasıl kesiştiğini biraz anlatabilir misiniz?
Bozlu Art Project ile şimdiye kadar çeşitli işbirlikleri yaptık ve her iki tarafın da çeşitli tatminler elde ettiği sonuçlar ortaya çıktı. Diğer yandan, BAP değerli yöneticileri Özlem İnay Erten ve Oğuz Erten Sagalassos Vakfı Başkanı değerli Prof. Dr. Münir Ekonomi ile yakından tanışıyorlar ve birlikte Sagalassos’un yararına etkinlik düzenlemeyi önemsiyorlar. Bu kesişmeler sonucunda bu değerli kente ikinci defa yolumun düşmesi söz konusu oldu ve gelen iş birliği teklifini heyecanla kabul ettim.
2) 2019 yılında yine Bozlu Art Project tarafından Sagalassos İçin adlı bir karma sergi düzenlenmişti ve siz de yer almıştınız. Yeni serginiz de bu karma serginin devamı niteliğinde fakat bu kez yalnızca sizin eserleriniz var. Bu iki sergi birbirini nasıl destekliyor? Neler eklediniz, neler değişti?
Bu iki serginin birincil ortak noktası Sagalassos yararına olmaları. Sagalassos Vakfı, Bozlu Art Project ve şahsımın iş birliğiyle gerçekleşen proje kapsamında düzenlenen sergi satışlarından elde edilecek tüm gelir, Sagalassos Vakfı tarafından Sagalassos Antik Kenti onaylanmış arkeolojik kazı projelerini desteklemek amacıyla, Sagalassos Kazı Başkanlığı banka hesabına aktarılacak. İlk sergide, Burdur müzesindeki etkileyici boyut ve kalitedeki Sagalassos kenti heykellerinden panoramik olarak çektiğim çok sayıda fotoğrafı fotogrametri yazılımı ile birleştirip üçboyutlu modeller üreterek ve farklı açılardan “render”lar alarak dijital sanat eserleri üretmiştim. Bu sefer mimarlık ve hava fotoğrafı disiplinleri içinde kalarak, birbirlerine eklemli öykülere odaklanan belgesel eser serileri yarattım.
3) Sagalassos Akdeniz’in en etkileyici ve en iyi korunmuş antik kentlerinden biri. Siz orada nasıl bir çalışma yürüttünüz, eserleriniz için nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?
Ziyareti gerçekleştirmeden önce antik kentin tarihine yönelik araştırma yaptım. Bu benim belge odaklı bir çalışma yapmadan önce her zaman izlediğim bir yöntem. Serginin kapsamına göre 2-3 günden 2-3 haftaya kadar uzayabiliyor araştırma. Bu vesile ile ziyaret edeceğim yeri gitmeden tanımış oluyorum, çekim açılarını, içeriklerini önceden belirleyebiliyorum. Odaklanmayı düşündüğüm içeriği bu ön çalışma sayesinde önceden belirlediğimden araziye çıktığımda ne çekeceğimi net bir şekilde biliyordum ve gözüm sadece bunlara odaklandı. Ölçek olarak ise; dolambaçsız bir şekilde genelden detaya, diğer deyişle büyükten doğruca küçüğe giden bir yol izledim. Temmuz olmasına karşın, çok ehven iklimsel şartlar altında çalıştım; Sagalassos coğrafyası ve havadaki bulutlar bana çok cömert davrandılar, müteşekkirim.
4) Sagalassos Gezegeni adlı eseriniz bana oraya dair çok köklü ve güçlü duygularınız olduğunu hissettirdi. Bu ilginç fotoğraf nasıl ortaya çıktı, hikâyesini anlatır mısınız?
Çok doğru gözlemlemişsiniz. Sagalassos başlı başına bir mikro evren, bir gezegen. Hayatımda şimdiye kadar gittiğim en heyecan verici antik kentlerin başlarında. Belçika’daki Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi ve Sagalassos kazılarının efsane ismi, ne yazık ki yakınlarda kaybettiğimiz, Prof. Marc Waelkens bir makalesinde Sagalassos halkı için şöyle diyor: “Makedonya kralına direnerek inatçılığını resmeden Sagalassos halkı bu özelliğini MS 6. yüzyıla değin kaybetmemiş̧ olan Ön Asya’daki nadir kentlerden biridir.” Şahsen dikbaşlı bir karakterim olduğundan ve başına buyruk kalmayı sevdiğimden, Waelkens’in halkın itaatkâr olmada başarısız olmasından dem vurması çok hoşuma gitti ve bu yüzden kenti bağımsız bir gezegen olarak tasvir edecek bir görsellik üretmeyi amaçladım. Bu görsel tasvir Sagalassos’un, bir önceki soruda değindiğiniz iyi korunmuşluğuna da gönderme yapıyor şüphesiz.
5) Sizin eserleriniz ve sergileriniz her zaman iklim krizine, doğa tahribatına, kentleşmeye dikkat çekiyor. Hatta bundan önceki son serginiz Küresel İkaz’ı yine Oksijen’e anlatmış ve “dünyaya iyi bakmak için gerekli adımları atmak gerekiyor” demiştiniz. Peki Sagalassos’u İzlemek bize bu anlamda neler söylüyor, hangi düşünce ve duygularınızı yansıtıyor?
Bu konuya dikkat çekmeniz beni çok sevindirdi. Bu sergide de bunu es geçmedim ve antik kent ile doğa arasında bağ kurabilmek için su odaklı bazı çekimler de yaptım. Waelkens’den bir başka alıntı konuya açıklık getirecek: “Sagalassos’un konumunun bir diğer avantajı da yakın çevresinde pınarların bol oluşudur. Çok sayıda pınar ve aldığı bol yağışla birlikte eriyen karlar, bu dağ sırasının geçirimli kireçtaşının içlerine sızar. Antik kent ve Ağlasun Vadisi seviyesinde içeri sızan bu su, suya dayanıklı kalın kil birikintilerine ulaşır ve böylece düzinelerce pınar oluşturur.” Ağlasun’da bereketli sulak toprakların insanlara bahşettiklerini ve Sagalassos’da su perileri için inşa edilen “nymphaeum” adlı ve dağlardan gelen taze suyu insanlara dağıtan anıt çeşmeleri görünce ikisi arasında bağ kurmak ve kutsal bulduğum suya minnet selamı vermek kaçınılmaz oldu.
Zirve ve yamaçlarındaki karlarla su pınarlarına ev sahipliği yapan yüce dağlar ise Sagalassos’u biricik yapan diğer bir boyut. Haşmetlerini, aynen aktarmaya güçleri yetmese de, fotoğraflarda tasvir etmek elzemdi. Yukarılarda olmakla kendini zaten korumaya almış kent, arkasını azametli dağlara dayayarak sırtı pek bir şekilde yemyeşil Ağlasun vadisine bakıyor, bu büyüleyici manzaranın en güzel algılandığı yer ise elbette amfitiyatro. Bu tiyatronun en tepesinde durduğunuzda, “kimbilir burada neler oldu bitti, en ilgi gören gösteriler hangileri idi, en arka sıralarda oturanlar oyunu mu yoksa manzarayı mı izliyorlardı?” diye sormadan, hayal etmeden olmuyor.
İnsan adlı canlı türünün ürettiği kötülüklerin hiç durmaması, dibe vardık zannederken insanın zulmünün dibinin olmadığını defaatle gözlemek beni bir çok hedefimden vazgeçirdi. Doğa ile yakın olmak, doğaya minnet duymak, toprak ve tarımla uğraşmak, hayvanlarla dostluk kurmak, küçülmek, becerebildiğim kadar tasarruf moduna geçmek, dünya üzerindeki sınırlı zamanımı sadece sevdiklerimle birlikte geçirmek bana o kadar iyi geliyor ki; yakın ve uzak çevremde olan biten bir sürü tuhaflığa gözlerimi, sesimi, hiddetimi kısarak bakıyorum artık. Hayat insana ve yaptıklarına kızmak için çok kısa…
6) Eserlerinizin teknik özelliklerinden de biraz konuşalım isterim. Kaç adet fotoğrafınız yer alıyor sergide? Aralarında nasıl bir bağ var? Boyutları ve diğer teknik özellikleri neler, biraz bahseder misiniz bize?
Sergide toplam 41 “fotoğraf” var. Ama bunlar arasında 2 adet dokuzlu, 2 adet altılı, 1 adet de beşli yerleştirme var. Dolayısı ile aslında sergide 11 “eser” var. Uzun kenar 250, 225, 150, 120, 90 ve 75 cm olmak üzere farklı ölçüler var; tüm fotoğraflar metalik parlak kağıda kromojenik baskı yöntemi ile basılıp dibond ve pleksi arasına sandviçlendiler.
Aralarındaki bağı ise şöyle tasarladım: Genelden direkt detaya inen bir dizilenme ile kent planlaması taktiklerinden başlıyoruz, mimari tasarım stratejileri ile devam ediyoruz, kentin su ve dağlar üzerinden doğayla kurduğu ilişki ile bitiriyoruz.
Gizem Çetimen – Hürriyet Kitap Sanat röportaj
1) Serginizin ismi “Sagalassos’u İzlemek”. Bu başlığın hikayesini öğrenebilir miyiz sizden?
Sagalassos her gittiğinizde size farklı bir deneyim sunabilen zenginlikte bir antik kent. Bu “canlı yayın”ı dikkatle izlemek gerekiyor, ki sunduklarını kaçırmayasınız; çünkü bir daha benzer bir içeriği göremeyebilirsiniz. Diğer yandan, İngilizcede izlemek eyleminin karşılıklarından birisi “tracing” ve bu kelimenin bir anlamı da çizmek; fotoğraf da ışıkla çizmek anlamına geldiğinden bu kelimeyi seçtim.
Son olarak, 2019’daki ilk sergide tercih ettiğim kurgusal fotoğraf yerine izlenimci belgesel fotoğraf disiplini içinde kalmayı yeğledim. Bu da izlemenin diğer bir boyutu.
2) “Sagalassos’u İzlemek”, Bozlu Art Project’in 2019 yılında düzenlediği ve sizin de eserinizin yer aldığı “Sagalassos İçin” başlıklı karma serginin devamı niteliğinde. Bu projeye yeniden dahil olup sergi açma fikri nasıl oluştu?
Fikir Sagalassos Vakfı değerli Başkanı Prof. Dr. Münir Ekonomi ve Bozlu Art Project değerli yöneticileri Dr. Özlem İnay Erten ve Oğuz Erten’den geldi. 2019 yılındaki işbirliğinden unutulmaz manevi kazanımlarım olduğundan ve Sagalassos gibi değerli bir kente tekrar gitme vesilesi oluştuğundan hiç tereddüt etmeden işbirliğini kabul ettim.
3) Sergiyi oluştururken nasıl bir hazırlık ve çalışma sürecinden geçtiniz?
Sergi fikri çok kısa bir sürede oluştu ve 27-30 Haziran 2022 tarihleri arasında çekimleri bitirdim. Ziyaret sonrasında araya bayram girmesine karşın iki haftada sergiyi toparladık. Son zamanlarda en hızlı ve verimli bir şekilde ortaya çıkan sergilerden birisi olmuştur kanımca.
Gitmeden önce kentin ve bölgenin üzerine, akademisyen kimliğimin verdiği alışkanlıkla, tarih odaklı bir araştırma yaptım ve gittiğimde gözlerimi nereye çevireceğim, objektifleri sübjektif bir şekilde nereye yönlendireceğim konusunda net bir planım vardı.
4) Sergideki eserleriniz aracılığıyla izleyiciye ne anlatmayı hedefliyorsunuz?
Sagalassos doğa verilerini dikkate alarak inşa edilmiş bir kent. İskender Tepesi’nden genel bir bakış attığınızda, gerek kullanılan malzemeler gerekse de hacimlerin ahenkli tasarımı şehrin doğa ile etkileyici bir şekilde kaynaşmasını sağlamış. İlaveten, mimarlık ve kent planlaması el ele, ölçek olarak uyumlu bir şekilde gerçekleşmiş. Yaşamın tam göbeğinde oturan su ise kentin şekillenmesindeki başat kıstas olmuş. Bunların hepsi günümüz kent planlamasında ranttan dolayı gözardı edilen ama aslında örnek alınması gereken konular, meramım budur.
5) Sagalassos hakkındaki izlenimleriniz neler? Bu antik kenti ilk gördüğünüzde neler hissettiniz? Kentin mimari yapısını nasıl değerlendirirsiniz?
Öncelikle, çok etkileyici bir coğrafyaya selam duran ve manzara noktaları şimdiye kadar gördüğüm antik kentler arasında en hayranlık uyandıran az sayıda kentten birisi olduğunu söylemeliyim. Anayol üzerinde olmadığından, son varış noktası olduğundan ve görece daha yüksek bir irtifada konumlandığından Türkiye’deki arkeolojik kent mirası içinde en iyi korunmuş olanlarından. Bu sayede sergide odaklandığım konulardan birisi konumundaki güçlü görsel karakterin yapı taşları olan klasik mimari detayları da belgelemek mümkün oldu.
6) Sergi metninde kentin karakteriyle halkın karakteri arasında bağlantı olduğundan bahsediyorsunuz. Bu bağı nasıl tarif edersiniz? Kentin karakter özellikleri sizin objektifinize nasıl yansıdı?
Yukarıda sözünü ettiğim coğrafi veriler ve planlama kararları dolayısı ile kentin stratejik anlamda bağımsız bir yapısı olduğundan bahsedilebilir. Sagalassos kazılarının efsane ismi Prof. Marc Waelkens’in deyişiyle kent halkının, yani, “Pisidyalıların itaatkâr olmada başarısız olmaları” olgusu ile biraz önce sözünü ettiğim konumsal özerklik arasında bir bağ kurmak istedim. Bu bağı ise drone ile çektiğim hava fotoğrafları ile görselleştirmeyi seçtim.
7) Eserlerinizde ekoloji, su ve küresel ısınma gibi temalara sıklıkla yer veriyorsunuz. Sergideki yapıtlarınızla bu temaları nasıl ilişkilendirdiniz?
Oğuz Erten’in ilettiğine göre, dünyada hala pınarından direkt olarak beslenen ve çağdaş boru / pompa sistemleri ile desteklenmeyen 3 adet antik çeşme var ve bunlardan iki tanesi Sagalassos’da. Bu yüzden su konusunu atlamak Sagalassos’u külliyeten atlamak olurdu. Kentin kendisinde yaptığım çekimlere ek olarak, yemyeşil ve verimli Ağlasun Vadisi’nde su bağlantılı bileşenlerin (çay, dere, pınar, su değirmeni, vb.) izini sürdüm. Sergileme tasarımında ise, uzun pozlama ile çekilmiş ipeksi su tasvirleri barındıran akarsu fotoğraflarını, gene uzun pozlama ile çekilmiş Antoninler Çeşmesi fotoğrafları ile yan yana koyarak ilişkiyi vurgulamak istedim.
8) Sergideki “Sagalassos Gezegeni” başlıklı çalışmanızda antik kenti ve çevresinden bir gezegen oluşturmuşsunuz. Antik kentten bir gezegen oluşturma sebebiniz neydi? Ve bu gezegendeki canlılar nasıl bir yaşam sürüyor?
Gezegen tasviri yukarıda sözü geçen bağımsızlığı ve korunmuşluğu temsil ediyor. Buradaki canlı türlerinden insan artık yerleşik değil ve göçebeler gibi geçici olarak gelip gidiyor. Yeryüzündeki en tahripkâr tür olan insanın yokluğunda ise flora ve fauna rahat bir nefes almışlar ve bu sayede beraber gül gibi geçinip gidiyorlar…
ALEM Dergisi – Murat Germen Röportaj Soruları
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan antik kent Sagalassos’un tanınırlığını arttırmak için Bozlu Art Project’te “Sagalassos’u İzlemek” adlı sergiye imza attınız. Bu proje nasıl ortaya çıktı?
Bozlu Art Project (BAP) ile şimdiye kadar çeşitli işbirlikleri yaptık ve her iki tarafın da çeşitli tatminler elde ettiği sonuçlar ortaya çıktı. Diğer yandan, BAP değerli yöneticileri Dr. Özlem İnay Erten ve Oğuz Erten, Sagalassos Vakfı Başkanı değerli Prof. Dr. Münir Ekonomi ile yakından tanışıyorlar ve birlikte Sagalassos’un yararına çeşitli etkinlikler düzenlemeyi önemsiyorlar. Bunun sonucu olarak 2019’da BAP’de açılan bir grup sergisinde değerli sanatçılarla birlikte yer almıştım. 2022’de bu sefer kişisel bir sergi için davet aldığımda ise, bu değerli kente ikinci defa yolumun düşmesi söz konusu oldu ve 2019 yılındaki işbirliğinden unutulmaz manevi kazanımlarım olduğundan gelen işbirliği teklifini heyecanla, tereddütsüz kabul ettim.
Sergide yer alan eserlerin yaratım sürecini sizden dinleyebilir miyiz?
Gitmeden önce kentin ve bölgenin üzerine, akademisyen kimliğimin verdiği alışkanlıkla, tarih odaklı bir araştırma yaptım ve gittiğimde gözlerimi nereye çevireceğim, objektifleri sübjektif bir şekilde nereye yönlendireceğim konusunda net bir planım vardı. 27-30 Haziran 2022 tarihleri arasında çekimleri bitirdim. Ziyaret sonrasında araya bayram girmesine karşın iki haftada sergiyi toparladık. Son zamanlarda en hızlı ve verimli bir şekilde ortaya çıkan sergilerden birisi oldu büyük olasılıkla.
Sagalassos’un tarihinin üretimlerinize yansıması nasıl oldu?
Sagalassos’un şahsi algımda çok müstesna bir yeri vardı. Kentin tarihi konusunda yaptığım araştırmalar sayesinde bu yegâneliğin kazı ekibi ve tarih yazarları tarafından da takdir edildiğini, benimsendiğini, vurgulandığını gördüm. Buna istinaden bu kente dair bir görsel güzelleme yapmaya, özgün bir methiye düzmeye karar verdim; coğrafi, iklimsel şartlar da buna müsaade ettiler.
Eserlerinizde Sagalassos’un hangi yönlerine vurgu yapıyorsunuz?
Büyük ölçekten küçüğe doğru gideyim: Doğayla uyumlu kent planlaması, bütünsel kent planlamasına uygun mimari tasarım, kimlikli mimari tasarımla barışık detay üretimi, etkileyici detaylara yakışır beceri, özen ve titizlik.
Üretimlerinizin birçoğunda yer alan su öğesi, bu sergide de göze çarpmakta. Suyun bu sergi özelinde ifade biçiminizdeki yerini nasıl açıklarsınız?
Su benim için kutsal bir varlık, bu yüzden de suya saygılı davranmak için uğraş veriyorum; boşa harcamıyor ve tasarruf ediyorum, içinde kimya içermeyen atık suları flora ve faunaya yönlendiriyorum. Su kenarında olmayan bir yerleşimde uzun vadeli yaşamam mümkün değil.
Oğuz Erten’in ilettiğine göre, dünyada hala pınarından direkt olarak beslenen ve çağdaş boru / pompa sistemleri ile desteklenmeyen 3 adet antik çeşme var ve bunlardan iki tanesi Sagalassos’da. Bu sergi için sulak Ağlasun Vadisi’nde suyun izini sürdüm ve çay, dere, pınar, su değirmeni gibi bileşenlerin Sagalassos’daki anıt çeşmelerle olan bağlantılarını vurgulamayı amaçladım. Gündüz vakti olmasına karşın uzun pozlama ile ipeksi su tasvirleri elde etmek üzere teknik bazı önlemler aldım.
Sosyal sorumluluk projesi olarak düzenlenen bu sergi izleyiciye ne anlatıyor?
Medeniyetin doğduğu topraklarda ve dünyanın en katmanlı kültürel yapısı üzerinde yaşıyor olmamıza karşın geçmişimize, mirasımıza, vasiyetlere gereken önemi veren bir toplum değiliz. Buralardan gelmiş geçmiş eski uygarlıklara ait ören yerleri dünyanın en değerli arkeolojik mirasını oluşturuyor ama biz bunu yeteri kadar sahiplenmiyoruz, belki farkında da değiliz! Arkeolojik mirası kültürel ve finansal boyutlarda sahiplenmek, siyasi erk ile sermayenin kazılara ödenek ayırmaları ve toplumun bu değerli kalıtın önemini idrak etmesinde gerekli girişimlerde bulunmaları en başlarda durması gereken sosyal sorumluluklardan birisi diye düşünüyorum.
Antik kentlerin kendini içine çeken büyülü bir atmosferi olur hep. Çalışmalarınızı sürdürdüğünüz iki hafta boyunca Antik kentin havasını solmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Katılıyorum. Bu büyülü atmosferin; natamam halde karşımızda duran kenti, yaşamı, mimariyi imgelemimizi kullanarak zihnimizde tamamlamaya çalışmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Rekonstrüksiyonla tümü ayağa kaldırılmış Atina Stoası’nda aynı heyecanı duymuyorsunuz örneğin, çünkü hayal edecek hiçbir şey kalmamış ve birisi sizin için bulmacayı çözmüş; arkadaşına seyretmediği filmi anlatırken “spoiler” vermek gibi. Sergideki fotoğrafları üretirken kentte geçirdiğim 3,5 günde; kent benim ona olan hayranlığımı anlamış da herkese anlatmayacağı özel konuları aktarıyor gibi geldi bana. Akşam sohbeti bitiriyorduk, ertesi sabah buluştuğumuzda eski dostlar gibi kaldığımız yerden devam ediyorduk. Unutulmaz bir etkileşim oldu.
Sagalassos’ta geçirdiğiniz sürede en unutulmaz anınız neydi?
Yukarılarda olmakla kendini zaten korumaya almış kent, arkasını azametli dağlara dayayarak sırtı pek bir şekilde yemyeşil Ağlasun vadisine bakıyor, bu büyüleyici manzaranın en güzel algılandığı yer ise elbette amfitiyatro. Tiyatronun en üst sıralarında durup sahneye doğru fotoğraf çekerken güneş bulut arkasına girdi ve tekrar arz-ı endam etmesini beklerken BAP yöneticisi Oğuz Erten ile birlikte sohbete daldık. “Kimbilir burada neler oldu bitti, en ilgi gören gösteriler hangileri idi, en arka sıralarda oturanlar oyunu mu yoksa manzarayı mı izliyorlardı, gösteri grupları yerel gruplar mıydı yoksa kentten kente seyahat eden ‘trubadur’ tabir edilen gezgin sanatçılar mıydı, açık alan olduğundan ve hava şartlarından direkt etkilenildiğinden gösteri mevsimi kısa mıydı?” gibi sorular sorduk birbirimize ve onlara cevap bulmaya çalışarak eğlendik.
Çekimler bitip hemen yakındaki otelimize döndüğümüzde ise günün diğer heyecan verici bölümü başlıyordu: Zarafet ve nezaket abidesi, Sagalassos Vakfı Başkanı değerli Prof. Dr. Münir Ekonomi ile aynı masada akşam yemeği yiyerek kendisinin mesleki ve yaşamsal deneyimleri hakkında bilgi sahibi olma fırsatı edinmek.
Bozlu Art Project ve Sagalassos Vakfı iş birliğiyle gerçekleşen bu proje sizce antik kentlerin korunması açısından ne gibi önem taşıyor?
Sanat ve arkeoloji alanlarının işbirliği içinde olması değerli. Sanat her ne kadar arkeoloji gibi bir bilim alanı olmasa da çeşitli alanlarda üretilmiş içeriğin halka ulaşmasında önemli bir rol sahibi. Daha önce farklı bilimsel alanlardan meslek insanları ile yaptığım işbirliklerinde biraz önce söylediğini doğrulayan bazı bildirimler aldım. Bundan birkaç ay önce de Aşıklı Höyük ören yerinin daha geniş bir ulusal / uluslararası kitleye tanıtılması amacıyla düzenlenen uluslararası bir grup sergisine katılım yaptım. Bundan sonra gene Sagalassos’u ve/veya diğer antik kentlerimizi konu edinen farklı sergilere davet alırsam mutlulukla kabul edeceğim. Çünkü sanatın, insanların dikkatini, çok değerli ve biricik mirasımız olan antik kentlere yönlendirmeye muktedir olduğunu birkaç kere deneyimledim.
Çalışmalarınızı kent, mimarlık ve çevre odağında sürdürüyorsunuz. Fotoğraf tüm bu bileşenler çevresinde sanatınızda nasıl bir araç haline dönüşüyor?
Bu bileşenlere dair işler üretiyor olmam; sadece bu alanlarda eğitim almış olmam, güncel bazı konuları gündeme getirme gereksinimi duymam, arşive koymak için belge üretmek istemem veya insanları belli bir konuda ikna etmeye çalışmamdan kaynaklanmıyor. Asıl mesele şu: Ortada bir doğal / kültürel miras, bellek yitimi var ve ben bundan had safhada rahatsızım; yaptığım işlerle bu rahatsızlığımı kamusal ölçekte ifade edip farkındalık yaratmaya ve kendime akran, yoldaş bulmaya çalışıyorum.
Fotoğraf sanatı sizce nasıl bir görme biçimini yansıtıyor. Bu açıdan kendi sanatınızı nasıl tanımlarsınız?
Fotoğraf uzunca bir süre nesnel olduğunu iddia etmiş (ve hala eden) amma aslında hayli öznel bir ifade alanı. Sonuçta makinenin arkasında bir özne var ve bu yüzden ortaya sunulan görme biçimi epey bireysel (ve bazen istisnai) bir nitelik taşıyor. Ben bir anlatıcıyım ve anlattığım şeyler kamusal içerikten beslenen ama gene de çok öznel şeyler. Dinleyenlerin bana kulak vermesini ancak şu şart oluşursa bekleyebilirim; bana güvenmelerini sağlayacak sade, abartısız ama güçlü bir içerik sunabilmek! Şahsen izleyicide ilk olarak güven duygusunu yaratmaya çalışıyorum ve kendisine ulaşmayı hedefliyorum; sofistike, seçkin gibi görünen ama aslında içi boş ve/veya zorlama içerikler üretmek ilgi alanımda değil. Sanat yaptığım için de kendimi hiç ayrıcalıklı görmüyorum; aksine, sanat yaparak hayatımı sürdürebildiğim için bu zemini sağlayan, sürdüren kurum ve kişilere müteşekkirim.
Sanat kariyerinizde ilerleyen dönemlerde ne gibi işlere imza atmayı planlıyorsunuz?
İnsanın dünya üzerinde yarattığı tahribata, kötülüklere odaklanmayı ama diğer yandan da yüce doğaya saygı sunan işler üretmeyi sürdüreceğim kesin!